7 Kasım 2007 Çarşamba

Bambaşka bir Dünya : Mutfak

Her ne kadar dışarıdan bakıldığında öyle görünmese de, dişidir mutfak, anaerkildir, kadının egemenliğindedir. Onun, tek hakimidir kadın. Ünlü şefler hep erkek olmasına rağmen, onların evlerindeki mutfağın bile şefi, anneleri ya da eşleridir. Bir çok şef kabullenir eşinin de çok iyi bir aşçı olduğunu. Kabul etmeyenler de, fesatlığından inkar eder. Çünkü evin hanımı profesyonel değildir. Şefler gibi çok sayıda karnı doyurmaz, sayısız damak zevkine hizmet etmezler. Onun aşçılığını sadece ev halkı bilir ve takdir eder. Aslında hepsi birer gizli şeftir, profesyonelleri yetiştiren ya da onlara ilham veren.
Mutfak işlerinde hiçbir deneyim ve beceriye sahip olmayan Seniye Hanımla, Mehmet Esat Bey, yirminci yüzyılın başlarında evleniyorlar.
O tarihlerde, evli bir hanım için yemek pişirmeyi bilmemek çok büyük bir ayıp sayıldığından, bu durumu Esat Beye sezdirmemek gayretiyle, aile önlem alıyor ve evin büyük kızı Azime Hanım, bu büyük kusuru (!) örtmek için, eniştesine sezdirmeden kardeşinin mutfağında yemek yapmayı sürdürüyor.
Ancak kısa bir süre sonra Azime Hanımın eşi, İstanbul dışında göreve alınınca, yemeklerin tadı, sür'atle değişiyor.
Durumu sezen Esat Bey, bir akşam EVKADINI isimli bir kitapla eve geliyor ve Seniye Hanıma, "Biliyor musun ki, ben evli değilken yemek pişirmeye pek hevesliydim. Şimdi ister misin, bu kitaptan, beraberce yemekler hazırlayalım?" diyor ve kitap böylece, Seniye Hanımın mutfağına yerleşiyor.
Uygulamalar başladıktan kısa bir süre sonra, Seniye Hanımı, mutfak işlerinde ustalaştıran bu kitap, damatları Hüsamettin Ziler'in öncülük ve desteğiyle, yeni Türk alfabesiyle yeniden basılıyor.
(Not : Fahriye'nin Evkadını adlı eserinin Açıklama kısmından alınmıştır...)

Mutfak konusunda çok şey öğrendiğim şefim Emrullah Bey, bana bütün bunlardan çok daha değerli bir hediye verdi. Bu bir alışkanlık, bir hobi ya da bir yatırım aslında... Ben de, O'nu tanıdığımdan beri topluyorum eski yemek kitaplarını. Oldum olası severdim sahaflarda dolaşmayı. Ama ne aradığımı bilemez, bu sebeple de bir şey bulamaz çıkardım. Ama şimdi öyle mi ya... Kapısından içeri girer girmez, eğer düzenli bir sahafsa doğru yemek kitapları bölümüne yöneliyorum. Düzensiz ise, soruyorum "elinizde eski yemek kitabı var mı diye".

Sonra bir heyecan sarıyor beni, sahaf raftan kitabı verinceye kadar. İnceliyorum her yerini, sağlam mı, sayfaları tam mı diye. Şefim bana tavsiye etmişti, "Sakın bilmediğin bir dilde yazılmış diye, eski bir yemek kitabını almamazlık etme" diye. Çok haklıymış.

Çünkü ben de bu alışkanlık henüz yer etmemişti ki, yukarıda hikayesini anlattığım Evkadını adlı eserin yeni Türkçe baskısını almış ve kitaplığımdaki yerine koymuştum. 5-6 ay kadar önceydi. İzmir'e gittiğimde, Kızlarağası Han'da gezerken, uğradığım sahafta tek bir yemek kitabı vardı beni bekleyen. O da, Evkadını adlı bu kitabın, orjinal Osmanlıca baskısıydı. Kitabı aldım ama heyecanım geçmedi. Bir an önce İstanbul'a gelip, eskisiyle yenisini bir araya getirmek istiyordum...

2 yorum:

Papatya dedi ki...

Bu laf çok hoşuma gitti; aslında hepimiz birer "gizli" şefiz demek! ;)

Bu gidişinde de İzmirdeki sahaflarda birşeyler bulabildin mi canım?

Adsız dedi ki...

merhaba, pippa bacca için:
http://handannkaleminden-handan.blogspot.com/2008/04/pippa-bacca.html
selamlar
handan